Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

9 Ekim 2014 Perşembe

Makroorganizmanın Sorumluluğu


Bugün TAK'ın yaptığı açıklama üzerine incelenmesi gereken birçok nokta olduğunu düşünüyorum. 

Bilmeyenler için; kimdir bu TAK? Ve ne açıklama yapmıştır:

TAK, Kürtçe açılımıyla Teyrebazen Azadiya Kürdistan (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) 93'te kurulan ve 2000'li yılların başlarından itibaren aralıklarla radikal eylemleriyle adını duyuran, hedefi metropoller ve metropollerde ses getirmek olan silahlı bir örgüttür. PKK ile ideolojik temeli aynı olan fakat yöntem olarak daha radikal bir yol seçmiş güruhtan oluşur. 

TAK'ın açıklaması şöyle:

"Kobanê yangın yerine çevrilmişken Türkiye metropolleri rahat uyuyamayacak."

Anlaşıldığı üzere TAK, metropolleri ve dolayısıyla orada yaşayan sivillerin hedef alınacağı eylemler gerçekleştirmekten bahsediyor. Bu yüzden en başta "sivil" kavramına değinmek isterim.

Zorunlu askerliğin olduğu bir ülkede halk ne kadar sivildir yahut asker ne kadar askerdir? Askere alınan 18 yaşında er'in sivil sayılmamasının sebebi askeriyenin verdiği bir kağıt parçası mıdır? Hayır, zorunlu askerlik "vazifesini" yerine getiren herkes sivildir bana göre. Dolayısıyla yıllardır PKK ve asker arasında süren çatışma aslında bir halk savaşı, çatışmadır. İki halkın evlatlarının can vermesidir. Fakat bir tarafın iradesi dışı (zorunlu askerlik) bir tarafın hak mücadelesiyle şekillenen bir halk savaşı.

Sivil-Asker kavramına bakış açımı anlatabildiysem TAK'ın açıklamasıına geri dönelim. 

Metropolleri hedef gözeteceğini söylüyor evet, yani yerleşik deyimle "sivil halkı". Bu açıklamayı neden yapıyor TAK? 
Öncelikle Türk devletinin Kürdistan'da uyguladığı imha politikası 2 gün içerisnde onlarca kayıp verilmesine sebep oldu. (Onlarca diyorum, bir istatistiğe dönüşüyor halk, çünkü her an katledilenlerin sayısı artmakta!) 
Verilen tüm kayıplara rağmen ülkenin batısından Kürt hareketi hariç hiçbir kitlesel tepki, direnenlere destek ve eylemsellik görülmedi. Tüm bunların yanında bazı şehirlerde sokağa inen Türkler IŞİD ve Hizbullah lehine slogan atarak direnişçileri linç etti. Dolayısıyla 'kutuplaşma' hızla belirginleşti ve aslında saflar yerine oturdıu.

Durumun bir iç savaşa dönüştüğünü algılamanız güç biliyorum ama bir süreliğine ara verilmiş olan iç savaş körüklenerek geri döndü. Kobanê'nin bırakın düşmesini, yalnız bırakılması/desteklenmesi Türkiye'de yangın çıkması için yeterli oldu.

TAK'ın açıklamasına politik yaklaşmak gerek. Bir terör örgütünün sivil halkı öldürmeye başladığı bir ülkede iktidar güçlü kalamaz. Zaten iktidar aptal değilse bu açıklamanın ciddiyetini görür ve kulakardı etmez. Bu nedenle blöf olup olmadığı sorgulanamayacak kadar önemli bir tehdittir.
Böyle bir durumda vatandaşının canını tehlikeye atan devlettir. Ağır müdahalelere ve "misliyle yanıt vermeye" son vermediği sürece gerçekleştirilecek terör eylemlerinin sorumlusudur. Çünkü ülke yönetmek, demokratik eylem hakkını engelleyip şiddeti çağırmak ve buna misliyle karşılık vermek değil; çözüm üretmektir.

Ayrıca bana göre TAK'ın söyledikleri altında yardım ve destek çağrısı barındıran bir açıklamadır. Çünkü sivilleri hedef almak varılacak son raddedir. Zaten bu, örgütün sık eylem gerçekleştirmiyor oluşundan da belli olabilir. Yapılabilecek her şey yapılmış ve devlet terörü engellenememiştir. Devlete " artık vatandaşını koruyamayacaksın" demektir. Çünkü devletin asli görevi kamu güvenliğidir.
Kürtler bu ülkede üvey evlat olduğu için de metropole saldırı, öz evlada zarar vermekle tehdittir.

Realiteye şöyle uzaktan aklı selim bakmak gerekirse: Bazen nereye dönüp parlayacağımızı bilmekte fayda vardır. Güvenliğimizi, sağlığımızı hırsları ile hiçe sayan sorumluluk sahibi büyük organizmaya mı, yoksa elindeki son kozu kullanmak zorunda kalan "mikroorganizma"ya mı?

18 Şubat 2014 Salı

Cüneyt Özdemir Çok Erkeksin Keşke Ölsen!


  Geçen akşam Cüneyt Özdemir'in hazırlayıp sunduğu 5N1K programının konuğu bildiğiniz üzere HDP İstanbul Eş Başkan Adayı Pınar Aydınlar'dı. Birçok haber kaynağında ve sosyal medyada durmadan Cüneyt Özdemir'in soruları karşısında Pınar Aydınlar'ın "köşeye sıkıştığı" ya da "çırpındığı" yazıldı. (izlemeyenler için kısa bir bölüm)
   Henüz program sürerken ertesi gün atılacak başlıkları tek tahmin eden Cüneyt Özdemir olamaz. Öncelikle Pınar Aydınlar'ın öyle "köşeye sıkıştığını, çırpındığını" falan düşünmüyorum; klasik anaakım medya manipülasyon cümleleridir bunlar. Onunki çırpınmaksa bunca yıldır izlediğimiz onca 'siyasetçi'yi tanımlayacak kelime bulamayız. Pınar Aydınlar'ın bir hazırlıksızlık ve yetersizlik durumu vardı evet, nitekim programdan sonra bunu kendisi de dile getirdi. Fakat asıl değinmek istediğim konu Cüneyt Özdemir'in erkekliği.
  Görüldüğü üzere Pınar Hanım Türkiye'deki alışıldık "sosyalist kadın" formuna görüntü ve tarz itibariyle aykırı bir kadın. Kendisi öncelikle bir müzisyen, sahne sanatçısı. Buradan da kalma alışkanlıklarla kişisel bakımına önem veriyor, saçlarını boyuyor, makyaj yapıyor, giyim kuşamına dikkat ediyor. Genç, henüz siyasette yeni, öğrenmeye çabalıyor, en önemlisi de güleryüzlü. Yolun bu kadar başındaki birinden belediyecilik konusunda ısrarla teknik ayrıntılar istemek acımasızca olmasına rağmen Aydınlar HDP içerisindeki yapılanmayı ve ekoloji komisyonunu Özdemir'e anlatmaya çabalıyor. Diyor ki; teknik anlamda pek yeterli değilim lakin bu konuda çalışan komisyonlarımız mevcut. Buna rağmen program boyunca Cüneyt Özdemir yüzündeki o alaycı gülümsemesiyle halkın gözündeki "süslü kadın başka şeyden anlamaz" argümanını yedirdikçe yediriyor. Çünkü bilinçaltı kadınsı -dişil- olana karşı önyargıları, erkeklik ve erkeklik kompleksleriyle dolu. Fark ediyoruz ki bu erk psikolojisinin öyle akademik eğitimle pek düzeltilebilir yanı yok. Özdemir'inki toplumda yaygın olan "eğitimlinin bastırılmış cinsiyetçiliği"nin açığa çıktığı bariz anlardan biriydi yalnızca.
  Politikaya girerken özellikle sosyalist kadınlardan gizli bir anlaşmaymışçasına en başta, tabiri caizse kadınlığını bir kenara bırakması, maskülen giyinmesi, maskülen tavra sahip olması bekleniyor. Çoğu kadın da maalesef bu yüksek zümreye kendilerini ciddiye aldırmak, kabullendirmek adına bu erkek hegemonyasına -belki bilinçsizce- boyun eğmek zorunda kalıyor.
  Tüm bunların yanında hem haksızlığa karşı duyarlı, bir şeyleri değiştirmek için çaba gösteren, politika yapmak isteyen, hem de kadın kimliğini bastıra bastıra yaşayanlar da tek tük çıkıyor. Bu durum  Cüneyt Özdemir gibi 'adam'ların zavallı erkek egosuna öyle ters geliyor ki; her türlü aşağılayıcı tavrı sergilemekten çekinmiyorlar karşılarında. Çünkü seyirciyle aralarında gizli bir konsensus var, yadırganmayacağını biliyor. Nitekim program sonrasında beklendiği gibi yorumlar yalnızca Pınar Aydınlar'ın süsten püsten siyasete vakit bulamadığı, aslında "elinin hamuruyla belediyecilikte ne işi olduğu" yönünde şekilleniyor.
   Durumu özetlemek için tek ve net bir soru; bu pek zavallı erkeğin konuğu bir hemcinsi yahut bir muktedir, hepsini geçtim; alışıldık normlarda bir kadın siyasetçi olsa aynı pis gülümsemesini yüzünden eksik etmeyerek aynı çirkin tavrıyla sürdürür müydü programını?
   Sendeyiz Cüneyt Özdemir?