Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

8 Ağustos 2013 Perşembe

Git-

'Gitme'nin bende kötü hatıraları var.

Babamın aldığı şeffaf müzik kutusu vardı mesela, o bi gün gitmek isteyip gitmiş. Sonra dönmedi. Gidince gidiyor bi şey. Birileri, bir şeyler gidiyor ve dönmüyor. Gider gibi yapmak değil de, sahici gitmek. Ben pek kolay gidemem, gider gibi yaparım bazen. Bilirim ki gidersem dönmem ben de. Gitmek garip. Arkanda çok şey bırakmak, boşluğunu bırakmak, gittiğin yerde kendini koyacak bir delik bulmak, ait olduğun yeri seçememek... Döndüğünde (öyle bi etrafa bakınmak için dönersen) hiçbir şeyin eskisi gibi olmaması, yani büyümek gibi bir şey gitmek. Her gittiğin adımda büyümek belki.

Yeni bir dil öğrenmek gibi zor gitmek. Anlamak ama konuşamamak gibi. Belki de hiç anadilin gibi ait hissedememek gittiğin yeri. Hep bir parçanın geride kalması, içinden hep anadilinde düşünmek gibi. Zor ama farklı, içinde yolculuk ettiğin koca zaman diliminde bir baloncuktan ötekine geçmişsin gibi. Biraz da onun içinde yuvarlan, hayat bitiyor der gibi.

Bazen mangal ateşinden bir kor alıp ciğerinin ta içine basmışsın gibi. Sanki yaşadığın her güzel şeyin giderken bedelini öyle ödemek zorundaymışsın da, itiraz edemezmişsin gibi. Dişlerini sıka sıka, acıdan kan ter içinde kala kala gitmek. İlla geçeceğini bilmek, -belki devanası gibi iz bırakıp- ama geçeceğini.

En nihayetinde 'gitmek' her şeye mahsus. Her şeyin ayrı hikayesi var giderken. Oturup gidenlerin hikayesini dinler belki "gitme" diyemeyen kalanlar. Belki o bile olur.