Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

20 Kasım 2013 Çarşamba

yazdıklarımı okumadım

yapacak başka şey kalmadığında oturup bir şeyler karalamayı samimiyetsizce bulsam da, bana en iyi gelecek şeyin yazmak olduğu gerçeğinden bir türlü kaçamıyorum. sustuklarım içimde ergenlik çağına gelmiş bir çocuk gibi büyüyüvermiş. ne kadardır sustum, nefesimi ne kadar zamandır tutuyorum, öldüm mü, yaşadıklarım hayatımın hangi zaman diliminde geçiyor kestiremiyorum. bugün yürüdüm, karanlık ıpıslak sokaklarda kulağımda tanıdık melodilerle uzun uzun yürüdüm. neyin içinde kıvrandığımı, çıkış yolumu, “olması gereken” i çok düşündüm. bir karara vardım mı söylemesi zor, belki de vardığım kararları söylemesi zor. düşünmek de zor zanaat, ama hislerimi anlatacak uygun kelimeleri bulamazsam aklımı kaçırırım. aklımızın yerinde olduğunu düşünür gibi. ya da yeri neresiyse. haftalardır gerçek bir uyku çekmedim, hızla kilo kaybediyorum, sanırım zannettiğim gibi yalnız mutsuzlukla ilgili bir durum değil bu, şüphelenip üzerine gidemediğim ve yazmaya bile çekindiğim bir sağlık problemim olduğunu iyiden iyiye düşünmeye başladım. göz altlarım mosmor, suratım çökmüş ve iskeletim ufacık bedenimi bile kaldıramayacak kadar yorgun. kemiklerim şiddetli biçimde ağrıyor, titriyorum, dengemi kaybediyorum ve daha birsürü şey. hal böyleyken beynimin de sağlıklı çalışması beklenemez. halüsinasyonlar, kabuslar, anılar, hayaller, saplantılı düşünceler yakamı bırakmıyor. rast geldiğim ilk ‘revolver’ ile kendi kendimle rus ruleti oynayıp iştahla hem yenip hem yenilebilirim. saat 02.10, benim için oldukça erken denebilecek ve uykuya en az 4 saati olan bir zaman. 02.11. çırpındıkça batıyor muyum yoksa pes edersem mi boğulurum? siz bana en iyisi bir filika yollayın.

8 Ağustos 2013 Perşembe

Git-

'Gitme'nin bende kötü hatıraları var.

Babamın aldığı şeffaf müzik kutusu vardı mesela, o bi gün gitmek isteyip gitmiş. Sonra dönmedi. Gidince gidiyor bi şey. Birileri, bir şeyler gidiyor ve dönmüyor. Gider gibi yapmak değil de, sahici gitmek. Ben pek kolay gidemem, gider gibi yaparım bazen. Bilirim ki gidersem dönmem ben de. Gitmek garip. Arkanda çok şey bırakmak, boşluğunu bırakmak, gittiğin yerde kendini koyacak bir delik bulmak, ait olduğun yeri seçememek... Döndüğünde (öyle bi etrafa bakınmak için dönersen) hiçbir şeyin eskisi gibi olmaması, yani büyümek gibi bir şey gitmek. Her gittiğin adımda büyümek belki.

Yeni bir dil öğrenmek gibi zor gitmek. Anlamak ama konuşamamak gibi. Belki de hiç anadilin gibi ait hissedememek gittiğin yeri. Hep bir parçanın geride kalması, içinden hep anadilinde düşünmek gibi. Zor ama farklı, içinde yolculuk ettiğin koca zaman diliminde bir baloncuktan ötekine geçmişsin gibi. Biraz da onun içinde yuvarlan, hayat bitiyor der gibi.

Bazen mangal ateşinden bir kor alıp ciğerinin ta içine basmışsın gibi. Sanki yaşadığın her güzel şeyin giderken bedelini öyle ödemek zorundaymışsın da, itiraz edemezmişsin gibi. Dişlerini sıka sıka, acıdan kan ter içinde kala kala gitmek. İlla geçeceğini bilmek, -belki devanası gibi iz bırakıp- ama geçeceğini.

En nihayetinde 'gitmek' her şeye mahsus. Her şeyin ayrı hikayesi var giderken. Oturup gidenlerin hikayesini dinler belki "gitme" diyemeyen kalanlar. Belki o bile olur.

7 Temmuz 2013 Pazar

.

GEZİ DİRENİŞİNİ ULUSALCILARA 

                        YEDİRMEYİZ

16 Ocak 2013 Çarşamba

9.45

        olur da barış gelirdi bu topraklara
 beraber karşılardık
    alnımdan tertemiz öperdin
barış gibi
bu topraklarda barışı en çok 
              seninle severdim
      onca çabamızı
  yorgunluğumuzu
yıllarca yüreklerimizden süzülen 
       kanı
 zaferimiz sayıp
      barışı kutlardık
    gençlerin yüreğinde ateş
ateşin etrafında halaylar
sonra sen o halaydaki beyaz 
         mendil gibi 
    narin
  on sekizindeki oğlanın edepsiz rüyalarındaki  
  gibi 
    öperdin yine
bir büyük zafer
   öyle ki aşk
ben barışı en çok seninle özledim
sen varsan, 
     umut vardı
  bu topraklara gelecekse barış şayet
    birlikte gelin