Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

7 Ekim 2012 Pazar

Nişanyan, Nefret ve Suç

Bir haftadır Sevan Nişanyan'ın kişisel blogunda yayınladığı  Nefret Suçlarıyla Mücadele Edilmeli adlı yazısına yönelik tepkilere -hatta lince- cevaben birkaç kelam etmek üzre ortalığın yatışmasını bekliyorum.

Her şeyden önce "ifade özgürlüğü" kavramının nerede başlayıp bitmesi gerektiğine yönelik kendi içinde çelişen bir anayasa, ifade özgürlüğünü işine geldiği gibi yorumlayan anaakım medya ve birbirleriyle ayrışmış bir aydın kesimin mütabakat sağlamasını beklemediğimden; konunun en başından bu ülkeye birkaç numara büyük karmakarışık bir düğüm olduğunu söylemeliyim.

Özgürlük nedir?
Özgürlük üzerine üretilen onca siyasi ve felsefik teoriden sıyrılıp TDK'nın yaptığı basit "özgürlük" tanımına bakalım: "Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî."
Şimdi T.C Anayasası md. 24'teki Din ve Vicdan Özgürlüğü bölümünde yer alan "Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir." ibaresiyle ikisini zihnimizde birleştirelim.

Ateistliğin yasalarla güvence altına alındığı bir ülkede Ateist olduğunu açıklama "hürriyeti" vardır. Nitekim Sevan Nişanyan kanaatinin bu yönde olduğunu daha önce de alenen açıklamıştır. Buraya kadar her şey -birtakım kesimleri zorlasa da- kabul edilebilir görünüyor.
Bir insanı Ateist diye tanımlamak için ne gerekir? Tanrı, dolayısıyla peygamber, kutsal kitap inancı olmaması gerekir.
Peki bu insanın neden inancı yoktur? İşte bunun nedenini açıklamaya kalkıştığında toplumsal bir lince tabii tutulur.
Bir insanın Tanrı inancı yoktur; çünkü evreni ve doğayı birtakım bilimsel gerçekliklere bağlamıştır. Muhammed'e inancı yoktur; çünkü cinsel, siyasi veya mali menfaat sağlama maksadıyla sahekarlık yaptığını düşünür. Belki de ondan "nefret"eder? Nefret yasak bir duygu değildir. 
Tüm bu argümanlar Ateizmin temelleri iken, kanaat ve ifade özgürlüğünün yasalarca da güvence altına alındığı bir ülkede "neden inanmadığını" açıklamak nasıl nefret suçudur?
Nefretin suç unsuru teşkil edebilmesi için Nişanyan'ın da dediği gibi savunmasız bir kişi veya zümreye karşı "saldırı, yağma ve her çeşit hak ihlali doğurabilecek nitelikte" olması gereklidir. Yüzde bilmem kaçı Müslüman diye övünülen(!) bir ülkede hangi savunmasızlıktan, yağmaya uğrama ihtimalinden bahsedebiliriz?
Müslüman'ın neden Müslüman olduğunu açıklayabilme ve hatta öğretilerini sunabilme serbestisi var iken "İnanmama özgürlüğünüz mevcut, lakin neden inanmadığınız size kalsın" demektir bu.
Nerede kaldı ifade özgürlüğü?