Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

16 Aralık 2010 Perşembe

Tuhaf Şeyler

Facebook chatte "naber?" yazdığında cevap verdiğiniz kişi, bazen saatlerce 'ileti yazıyor' görünüyor ya hani;

İster istemez, ölüp kafasının klavyeye düştüğünü hayal ediyorum.Vay bee, diyorum.En son konuştuğu kişi benim.

İşte bazen böyle sayko şeyler bile, kendimi özel hissettiriyor .



*Kar'

15 Aralık 2010 Çarşamba

Kar

Kız,
çikolata yiyip sakız çiğniyor boş zamanlarında,
kız huzurlu,
burnu kıpkırmızı,
elleri soğuk,
şarkıları var yanında,
güzel
ve özel

Hele sabah,
en hayalperest melodisine denk gelmişse,
kız
gülüyor bile






*

28 Kasım 2010 Pazar

Rehavet Nüansları

bazen parçalar -bir anda- yerine oturuyor.
nefes alıp veriş süresince oluyor bu.
sarsılarak uyandırılıyorum uykumun en derin yerinde.
Ne zamandır uyumadım?
...
aynı
hayale dalacağımı
bile bile gözüm yastığa gidiyor.
Uyandırıyor yine beni
Kendim,
bana üzülüyor

Soğuk suyla yıkayamıyorum
yüzümü
Belki durum,
bu kadar
basit

zor değil, biliyorsun
Mantar sevdiğimden olabilir -mi-
elbet,
uyanırım

Seni seçmedim,
affettim
-Hay yaşa-

saat kaç?

16 Kasım 2010 Salı

Bugün Bayram Olması Önemli Bir Hadise

Sevgili blog;
Bu sabah erkenden uyanıp babamla balkonda kahvaltımızı yaptık.Sonra ben yine sofrada kuşlara çatal fırlattım falan.Neyse ayrıntıya girmiyorum.

Giyindim ettim,çıktım evden.Taktım müzüğümü kulağıma,Barbaros'a gidip bizim Asyacan'ı bekledim yarım saat.

Aldım Asyacan'ı ottübüs durağına götürdüm.Başladık 112(taksim-caddebostan) beklemeye.Aman efendim ne beklemek..Israrla Kadıköy vapuruna da binmedik tek vasıtayla gitmek için.Gerçi ben dedim Asya'ya "yakalım bir Camel,hemen gelir ottübüs." diye.Sonra farkettik ki,biz sigara içmiyoruz.

Durakta sıkılınca ben aldım elime telefonu(biriyle konuşuyormuş gibi yaparak) ; "Biz gelmeden kesmeyin angusu,döşünü mü bırakacaksınız bize?" muhabbeti yapıyorum.Şen şakrak dakikalar yaşıyoruz kendisiyle.Baktık ki 1 saat olmuş,ottübüs yok.İlk gelene birleşip giriyoz dedim.Demeye kalmadı,Kadıköy arabası geldi.Hani güya Kadıköy'den gitmeyelim diye 3 vapur kaçıran biz,elimiz mahkum bindik.

Sakallı abiler kadrolaşmış tabii yıllardır İETT'de,ortalığın imanını gevretiyorlar.Akbil evde kalmış diye 3 lira 30 kuruş(sivil ücreti) aldı pezevenkler.

Hadi dedim tamam biz veriyoruz da parayı,insanlar zaten günde 3-5 milyona çalışırken yaptıkları insanlığa sığar mı Atalay?

Çok sinirlendim,Kadıköye gidene kadar saydırdım Binali Yıldırım gavatına ve bu işin sorumlularına.

Gittik işte Kadıköye,ordan 'münübüs'le Suadiye derken,indik sahile.(Bu sırada Pınarcan da geldi)

Güneş battı batacak artık,bütün zamanımızı yollarda harcamışız tabii.Taktık ayağımıza patenleri Pınarcanla,başladık kaymaya.Hıyarlar paten kayacağımız yerde uzaktan kumadalı arabayla oynuyor her zamanki gibi.Bir tekme attım 50 $'lık arabaya,paramparça oldu.-Bu son cümle tamamen yalan-

Neyse,gittik Migros'a.

Asya diyet çikiletasını aldı hemen,ben de aysti ve jelibonumu kaptığım gibi kızlara "allaha emanet olun" deyip Kadıköy dolmuşuna bindim.

Baktım balık ekmek mis gibi,aldım hemen iskeleye gittim.10 dakikası kalmış Beşiktaş vapurunun,etrafı izliyorum.

Turist aile var işte iskelede,ikiz bebeleri var bebek arabasında.Böyle güzel bebeler olamaz.Biri kız,biri erkek.Sarışın-renkli gözlü falanlar.Erkek olan daha bir fırlama piç.10 dakika boyunca dil çıkardık birbirimize.Sonra oğlan tuttu elimi,bırakmıyor.Dedim oğlum,bırak benim sevdiğim var.Anladı tabii hemen,kızdı galiba.Yavaştan tekmelemeye başladı.Annesi olaya müdahale edip "DON'T KICK !" diye bağırınca sindi bu.Ama hala gözü bende yani,biliyorum.

Vapura binince kaybettim bunları,geçtim oturdum.Müzüğü kökledim.Yanıma yine bebeli bir aile geldi.Aman ne çirkin bebek.Göz göze gelmemeye çalışıyorum sırnaşmasın diye.Israrla "abba" diyor.Duymazdan geliyorum,ritm tutuyorum.Kravat takmışlar bi de çocuğa,sevimli göstermek için.Olmuyor kardeşim,kravat takınca da bizim eski okul müdürü kadar sevimsiz çocuğunuz.

Vapur yanaştı nihayet Beşiktaş'a.İnip eve yürüyordum ki,yağmur başladı."Gittiğin yağmurla gel .rospu çocuğu" dedim gaza gelip.Sonra hepsi geçti,"Durma,yağmur durma" şarkısını açtım ipoddan.-Yalan tabii bu,o şarkı yok bende :( -

Apartmana girdim.Yine bizim katta kesik .mına koyduğumunun elektriği.Yönetici en üst kata vermiyor galiba elektrik.Tabii ben muhteşem dehamla(!) telefonumun ışığını kullanarak kapıyı açtım.Evde kimse yok ama salonun ışığı yine yanıyor hırsıza tedbir olarak.Babam da en az benim kadar zeki(!).

Öyle yattım işte bilgisayarı açtım,bunu yazdım.Sosyal mesaj da verdim aralarda.
Hepinize iyi bayramlar kardeşlerim.

13 Kasım 2010 Cumartesi

Uuu u-uuğ


Defalarca Stefan dedim,
böylesine benzeyemezdi birbirine iki hikaye.
Nasıl ki bir köpek (...)
Hiç düşünmeden,
bile bile,
sayısız kere.
Seni de biliyorum Stefan,
en iyi ben biliyorum.
Yalnızca bir yanılsamasın çoğu zaman,
bir karartı.
Bazen capcanlı bir ışık,
dediğim kadar sıcak.
Zaten sen sıcağın rengisin Stefan,
benim rengim.
Sonra seni anlattım,
utançla.
Bir daha da aynaya
bakmadım.


Je Ne Veux Pas Travailler-P.Martini

1 Kasım 2010 Pazartesi

Teslimiyet

Çocukken "Love is..." ile başlayan şıpsevdi'ler çiğneyen,yüzde doksan dokuzu "aşk" temalı şarkılarla büyüyen, neredeyse her masalda anlatılan efsanevi aşkları hayranlıkla dinleyen bir neslin aşka kayıtsız kalmasını bekleyemezdik herhalde.

Hakkında milyonlarca yorum yapılan-bu dahil-, bilimsel yöntemlerle açıklanmaya çalışılan, ağlatıp sızlatan,gülümseten, sonsuz filme konu olan, "kıskançlık" denen duyguyu en yoğun hissettiren, ister istemez kişiliğimizi bile belirleyen açıklanması zor bir his sahiden.

Bunları, birkaç yıl önceye kadar aşkın tanımını arayan,"ne aşık olucam yea" diye gezen birinin söylüyor olması da ironik tabii.

Hissettiğim şeyin aşk olduğunu kabullenmem bile sancılı bir dönemdi. Çünkü bana göre aşk; bir teslimiyet, savunmasız kalma, onun sana bilerek veya bilmeyerek hükmetmesi, onu kaybetmemek için kimi zaman "asla yapmam" dediğin şeyleri yapmak zorunda kalmak, bir süre sonra onsuz nefes dahi alamayacak kadar aciz bir duruma düşmek demekti.

Sahiplenmek sonra, aklının başkasında olabilme ihtimalini düşündüğünde bile boğazınızın düğümlenmesi.

Öyle "vahşice" bir sahiplenme ki; başkasının olmasındansa, ölmesini yeğlemek. Bu saçma sapan dünyaya bile onunla anlam yüklemek. Hayallerin hep onunladır, her gece birlikte uyursunuz sanki. Her sabah onu düşünerek uyanırsın.

"Teslim almıştır" işte ruhunu, bedenini.

Tek düşündüğü sen ol istersin, başkaları gözüne senden iyi gelmesin, sadece sana dokunsun, nefes alıp verişinden bile haberi olsun, seni önemsesin, hasta olduğunda yanına koşan ilk o olsun, iyiliğini en fazla o istesin...

Kimisi şanslı, öyle biri var hayatında. Kimi çok acı çekiyor. Kimi henüz bulamamış aradığını. Bazısı hala kabullenmiyor belki..

Tavsiyem şu ki; O'nu bulduysanız "ne olursa olsun" vazgeçmeyin. O yoksa kaybedecek pek de fazla şeyiniz yok demektir.

23 Eylül 2010 Perşembe

Impossible is nothing


A thousand armies couldn't stop me, no
Cause there ain't nothing impossible
There ain't nothing, nothing, nothing impossible for your love, your love

No matter what people say
No matter how far you stray, yea
I would go all the way
For your love, your love

No matter how great or small
No matter how tall the wall
Winter, spring, summer, fall
I'll do it all for your love, your love

3 Haziran 2010 Perşembe

Hoşgeldin Kadınım

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.



3 Haziran/Nazım'ın anısına

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Taksim-Beşiktaş Dolmuşçusu

Yazının başlığından da anlaşılacağı üzre o meşhur dolmuşçu beyefendiden bahsetmek istiyorum.Bilmiyorsanız veya dikkatinizi çekmediyse,sizi eshefle kınıyorum.Hani şu Amerikan Rapçisi style giyinen ve kulağında sürekli kulaklık olan..


Geçen gördüğümde artık iyice karar verdim bu bloğu yazmaya..Dolmuş sırasında beklerken yüzünüze keskin keskin bakıp,dudaklarını şehvetle oynatarak şarkı sözlerini mırıldanıyor sürekli.Çünkü sanırım,abinin içinde ukte kalmış karılı kızlı bir rap klibi.Onu da sırada bekleyen bayanlara bakıp çok 'asi' bir şekilde şarkısını söyleyerek gidermeye çelışıyor.

İstiyorsun ki artık sıra sana gelsin.Bir de efsane bir hareketi var,elini "put your hands up" şeklinde tutarak dolmuşa binecekleri sayıyor.O an eli sana gelene kadar ister istemez geriliyorsun.


Böyle o kadar asi bakışlar atıyor ki çevreye,içimden dua ediyorum "nolur yanlış bi şey yapmayayım allahım" diye.Dolmuş dolmuşa(!) binmeye çalışsam mesela farketmeden,dövebilir yani.

Ya da ben çok korkuyorum o saygıdeğer beyefendiden.Farkındaysanız,oldukça saygılı bahsettim kendisinden.Çünkü onun her yerde gözü kulağı varmış gibi geliyor bana.Belki de ajandır.Aslında iyi kamufle yöntemi dolmuşçu olmak..Simitçiye,ayakkabıcıya falan şüpheyle yaklaşıyor çünkü artık insanlar.Hatta Amerikan ajanıdır ve rap müzik sevgisini de bir türlü dindirememiştir belki.Yazının sonlarına gelirken komplo teorilerimi de sizlerle paylaşarak saçmalama katsayımı arttırdığımı düşünüyorum.İyi akşamlar,esen kalın.